Seçimlerin kısa analizi...
Seçimler demokrasi bayramı mı?
Kazanan ya da kaybeden ayrımı olmadan ülkesi için güzel dilekleri bulunan herkesin Türkiye için hayırlı olmasını dilediği bir seçimi de geride bıraktık.
Siyasilerin tansiyonu sürekli yükselttiği, belki böylece seçmenlerini konsolide ettiklerine inandıkları bir seçim süreci yaşandı.
Türkiye’nin en tartışmalı seçimlerinden birisi olarak tarihi geçeceğinden şüphemiz yok.
Bir tarafta girdiği tüm seçimleri kazanmış Recep Tayyip Erdoğan, diğer tarafta CHP Genel Başkanı sıfatıyla katıldığı tüm seçimleri kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu. Bu karşılaştırmayı yapınca yarış zaten baştan adil başlamamış gibi görünüyor. Fakat Kılıçdaroğlu kendi davetine icabetle toplanan 6’lı masadaki ortaklarını bir şekilde ikna ederek aday oldu. Masadaki 5 genel başkandan sadece Meral Akşener itiraz etti adaylığına.
Süreci hatırlatmaya gerek yok, nihayetinde 6’lı masayı oluşturan partilerin Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhur İttifakının adayı da Recep Tayyip Erdoğan.
Ankara’da Millet İttifakı çevrelerinde seçimin ikinci tura kalmasıyla büyük bir moral bozukluğu baş gösterdi ki bu Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasına da yansıdı.
Sosyal medyada da sıkça yazıldığı üzere İYİ Parti ve CHP’nin sandıklarda birbirine güvendiği ancak bu nedenle de birçok sandıkta görevli bulunduramadıklarını biliyoruz.
İYİ Parti’nin ikinci turda kampanyaya fazla destek vermediği, birinci turda belli olan yenilginin ardından “Biz Kılıçdaroğlu ile olmayacağını söylemiştik. Biz, kazanabileceğimiz bir aday gösterelim demiştik” demek için hazırlık yaptığı iddiaları var.
CHP’de her seçim sonrası yaşanan küskünlerin, muhaliflerin atakları hiç şaşmadan bu seçimde de başlayacaktır ki CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, sandıklar açıldıktan 3,5 saat sonra Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet ederek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu yeni genel başkan olarak görmek istediğini beyan etti.
Girdiği tüm seçimleri kaybeden Kılıçdaroğlu’nun da artık partililerine karşı bir yükümlülüğü olduğuna düşünüyorum. Hükümetin hatalı olduğunu iddia ettikleri her zaman “istifa onurlu bir müessesedir” çıkışını yapan CHP’lilerin bunu bu kez genel başkanlarına hatırlatmaları gerekecek.
Seçim sonuçlarını da kabaca değerlendirmek gerekirse 28 Mayıs saat 23.10 AA verilerine seçime katılım oranımız yine pek çok ülkeyi geride bıraktı. 14 Mayıs’taki birinci turda yüzde 88.84 oranında gerçekleşen katılım oranı küçük bir düşüşle yüzde 85.71 olarak kayıtlara geçti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 27 milyon 725 bin 131 seçmenin oyunu alarak Türkiye Cumhuriyetinin 13. Cumhurbaşkanı seçildi. Sayın Erdoğan, 14 Mayıs seçimlerinde aldığı 27 milyon 133 bin 837 oyu yaklaşık 600 bin artırarak 28 Mayıs’ta 27 milyon 725 bin 131’e çıkarma başarısını gösterdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ise 14 Mayıs’ta aldığı 24 milyon 594 bin 932 oyu yaklaşık 850 bin artırarak 25 milyon 432 bin 951’e çıkarttı, ancak seçilmek için yeterli olmadı.
Öyle anlaşılıyor ki birinci turun üçüncüsü Sinan Oğan’ın 2 milyon 796 bin 582 oyu ikinci turda konsolide bir şekilde tek bir adaya gitmemiş. Bu oyların tamamının ya da büyük bir çoğunluğunun Sinan Oğan’ın ikinci turda desteğini açıkladığı Recep Tayyip Erdoğan’a kayması gibi bir durumu zaten kimse beklemiyordu. Beklenildiği gibi de oldu.
Ülkemizdeki seçimlere katılım oranı peki gerçekten demokrasiye olan aşkımızla mı alakalı. Ben bunun böyle olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bizim ülkemizde insanlar sandığa giderken demokrasiye aşkından değil de kaybeden olmamak için gidiyor.
Avrupa’da ya da başka bir ülkede sandığa gitme oranı düşük. Çünkü biliyorlar ki hangi parti ya da görüş gelirse gelsin kendi hayatında değişim çok köklü olmayacak. İşinden atılmayacak, kıyafeti nedeniyle eğitiminden olmayacak, özgürlük alanları daralmayacak, iktidara gelenler zenginleşirken muhalefet fakirleşmeyecek, bir kesimin vergi borçları affedilirken çalışanlara daha fazla yüklenilmeyecek.
Seçimlere katılımın yüksek olması “demokrasi bayramı mı” yoksa “korkuyorum ama elimden gelen sadece bu” demek mi? Bize bayram diye sunulan seçimler, Batılı ya da gelişmiş ülkelerde de yapılıyor. Ama kimse bayram demiyor, vatandaşların yerine getirmesi istenen, özür iradeye bırakılmış bir görev. Bayramlar toplumun tüm kesimlerince kutlanılınca daha anlamlı olur. Şayet seçimler demokrasi bayramıysa tüm ülke bir şekilde kazançlı çıkmalı. Ülkenin topyekun refahı artmalı, geleceğe dair umutları tazelenmeli. Elbette kazanan ve kaybeden olacaktır. Ama kaybeden geleceğe dair umutlarını bile kaybediyorsa, seçimler onun için bayram olmayacaktır.
Siyasetin toplumun tüm kesimlerince bu kadar çok önemsenmesi, ilkokul çocuklarının dahi siyaset konuşması ne kadar doğru? Bu da tartışılmalı.
Bugünden itibaren Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın “28 Mayıs’ta kazanırsak tüm Türkiye kazanacaktır” ifadesini hatırlayarak milleti kucaklayıcı bir üslupla çalışması, toplumdaki kutuplaşmayı bir an evvel hafifletmesi gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a yeni yönetim döneminde başarılar diliyorum.